top of page

BREZİLYA RÜZGARI

Yazarın fotoğrafı: Vicdan ALADAĞVicdan ALADAĞ

Brezilya’da açık deniz rüzgâr enerjisi için yeni dönem başlıyor

Brezilya Federal Senatosu, açık deniz rüzgâr enerjisi sektörünü düzenleyen yasa tasarısını onaylayarak Başkan’ın onayına sundu. Bu kritik adım, Brezilya'nın enerji dönüşümünde liderlik rolünü güçlendirmesi olarak değerlendiriliyor.

Yerel kaynakların aktarımına göre yasa, açık deniz rüzgâr enerjisi sektörünün gelişmesi için güçlü bir yasal çerçeve sunuyor. Bu hamle, Brezilya’nın yalnızca temiz ve yenilenebilir enerji üretimini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda küresel rüzgâr enerjisi tedarik zincirinde önemli bir aktör haline gelmesi için fırsatlar yaratıyor.

Açık deniz rüzgâr enerjisi projelerinin, Brezilya’nın enerji güvenliğini arttırırken ekonomiye ve topluma da büyük faydalar sağlaması bekleniyor. Yüksek kapasite faktörü sayesinde enerji üretimindeki dalgalanmaların azalması, yeni yatırımların çekilmesi ve iş fırsatlarının yaratılması öne çıkan avantajlar olarak değerlendiriliyor.

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi (GWEC) CEO’su(CEO= Bir şirket içerisindeki tüm ekiplere liderlik eden kişi) , yasa tasarısının kabulünü “Brezilya’da yeni bir endüstrinin doğuşu” olarak nitelendirdi. CEO, “230 GW’tan fazla yeni enerji potansiyeli taşıyan yaklaşık 100 açık deniz rüzgârı projesi başvurusu var. Bu yasa, Brezilya’nın enerji dönüşümündeki liderliğini güçlendirecek ve yeşil hidrojen gibi temiz enerji çözümleriyle uluslararası pazarlarda güçlü bir konum elde etmesini sağlayacak.” dedi.

Küresel Rüzgar Enerjisi Brezilya Politika Direktörü ise, bu gelişmeyi “tarihi bir an” olarak değerlendirdi. Direktör, “Bu yasa, Brezilya’yı küresel enerji dönüşümünün merkezine yerleştiriyor. Yeşil endüstrilerimizi güçlendirmek ve uluslararası pazarlarda rekabetçi ürünler sunmak için büyük bir fırsat sunuyor.” ifadelerini kullandı.

Yasanın, Brezilya’nın 2025’te COP(Taraflar Konferansı) Başkanlığı’nı üstleneceği döneme denk gelmesi, ülkenin küresel iklim liderliği konusundaki iddiasını da güçlendiriyor.  Bu durumu “Brezilya’nın hırslarını somut eylemlere dönüştürmesinin bir örneği” olarak tanımlanıyor.

Tasarı yasalaşırken kamu ve özel sektör, sektörü harekete geçirmek için hazırlıklarını sürdürüyor. Çeşitli ortaklıklar ve anlaşmalar imzalanırken araştırma projeleri de hayata geçirildi. Yetkililer, açık arttırmalarla proje geliştirme sürecinin hızlandırılmasının önemine dikkat çekerek, bu süreçte liman altyapılarının genişleyeceğini ve yerel tedarik zincirlerinin büyüyeceğini belirtti.

Enerji arzı, dünya çapında kritik bir risk olarak öne çıkıyor

Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 121 ülkeden 11 binden fazla katılımcıyla gerçekleştirdiği anket, enerji arzındaki kesintilerin, ülkeler için en büyük tehditler arasında yer aldığını ortaya koydu. Ankete katılan her dört ülkeden biri, enerji arzı sıkıntısını önümüzdeki iki yıl içinde karşı karşıya kalabilecekleri “ilk beş risk” arasında değerlendirdi.

Nisan-Ağustos 2024 döneminde gerçekleştirilen “Ulusal Risk Algıları” anketi, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Davos’taki Yıllık Toplantıları öncesinde yayımlanan Küresel Riskler Raporu’nda paylaşıldı. Ankette katılımcılara, ülkelerinin karşı karşıya kalabileceği en büyük beş riskin ne olduğu soruldu.

Toplam 30 ülke, enerji tedarikindeki sıkıntıları “ilk beş risk” arasında gösterdi. Bu ülkelerden dokuzu – Zimbabve, Venezuela, Zambiya, Tayvan, Güney Afrika, Kırgızistan, Liberya, Lesotho ve Honduras – enerji arzı sıkıntısını bir numaralı tehdit olarak tanımladı.

Enerji arzını ilk beş risk arasında değerlendiren ülkeler arasında Almanya, Hollanda ve Norveç gibi sanayileşmiş ülkelerin yanı sıra Çad, Irak, Japonya, Nijerya ve Meksika gibi farklı coğrafyalardan ülkeler de yer aldı. Bu durum, enerji tedarikinin küresel bir sorun haline geldiğini gösteriyor.

Ankette belirlenen 34 risk arasında enerji tedariki, silahlı çatışmalar, biyolojik çeşitlilik kaybı, siber güvenlik tehditleri ve çevre kirliliği gibi konular da yer aldı.

Rapor, küresel riskleri, gerçekleşmesi halinde dünya genelindeki ekonomik üretimi, nüfusu ya da doğal kaynakları ciddi şekilde etkileyebilecek olaylar olarak tanımladı. Ayrıca, ülkelerin bu tür risklere karşı hazırlıklı olabilmesi için uluslararası işbirliğini artırmaları ve sürdürülebilir bir geleceği öncelik haline getirmeleri gerektiği vurgulandı.

 Baz yük santralleri olmadan da güvenli elektrik arzı mümkün

Almanya'daki bilim insanları, rüzgâr ve güneş enerjisinin ağırlıkta olduğu bir enerji sisteminde, arz güvenliğini sağlamak için baz yük santrallerinin gerekli olmadığını belirtiyor. Gelecekte bu santrallerin yalnızca maliyetleri düşürmeye katkı sağladıkları takdirde sistemde yer alabileceğini ifade ediyorlar.

Almanya’nın önde gelen bilim kurumlarının ortak girişimi olan “Geleceğin Enerji Sistemleri” (ESYS) projesi kapsamında  yapılan modellemeye göre baz yük santralleri olmadan da güvenilir elektrik arzı sağlanabilir. Ancak bu santrallerin ekonomik açıdan avantajlı hale gelmesi durumunda enerji sisteminin bir parçası olmaya devam edebileceği belirtiliyor.

Baz yük santralleri, nükleer enerji, jeotermal enerji, karbondioksit yakalama özellikli doğal gaz santralleri ve nükleer füzyon gibi teknolojilere dayanıyor. Bu santraller, sürekli olarak elektrik üretme kapasitesine sahip olmalarına rağmen, yüksek yatırım maliyetleri nedeniyle sürekli işletimde olmalarını gerektiriyor. ESYS uzmanlarının yaptığı analizlere göre, bu santrallerin gelecekteki enerji sisteminde vazgeçilmez bir rolü bulunmasa da, rekabetçi fiyat avantajı sağladıkları takdirde sistemde yer alabilirler.

Uzmanlar, gelecekte iklim dostu ve güvenilir bir enerji arzı için güneş ve rüzgâr enerjisine dayalı sistemlerin, hidrojen altyapısının ve esnek enerji tüketiminin ön planda olacağını vurguluyor. Ayrıca yalnızca ihtiyaç duyulduğunda devreye giren, hidrojenle çalışan gaz türbinli santraller gibi esnek enerji santralleri önemli bir rol oynayacak. Baz yük santralleri ise bu sistemlere entegre edilirse, ürettikleri fazla elektriği elektrolizörlere(Elektrolizör=Su moleküllerini kurucu oksijen ve hidrojen atomlarına ayırabilen cihaz) yönlendirerek hidrojen ithalatını azaltabilir.

Araştırmada ele alınan dört teknoloji arasında, doğal gaz santralleri kısa vadede en uygulanabilir seçenek olarak öne çıkıyor. Ancak bu santrallerin karbon yakalama altyapısının kurulması ve gaz ile hidrojenin paralel kullanımı gibi zorluklar içerdiği belirtiliyor. ESYS uzmanları, baz yük santrallerinin toplam enerji tedarik maliyetlerini düşürmesinin pek olası olmadığını ifade ediyor. Baz yük enerji santrallerinin maliyetlerinin öngörülen seviyelerin çok altına düşmesi gerekir. Aksi takdirde, güneş ve rüzgâr enerjisinin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan maliyet avantajlarını yakalamaları zor görünüyor.

Araştırma, gelecekte enerji sistemlerinin esnek ve yenilikçi çözümlerle şekilleneceğini, baz yük santrallerinin ise bu sistemde ikincil bir rol oynayabileceğini ortaya koyuyor. Ancak enerji maliyetlerini düşürme konusundaki etkileri sınırlı olduğu için bu santrallerin gelecekteki enerji stratejilerinde ne kadar yer alacağı belirsizliğini koruyor.                                                 

Comentários


bottom of page