HALİKARNAS BALIKÇISI
- Ahmet Güdücüoğlu
- 2 gün önce
- 3 dakikada okunur
Cevat Şakir Kabaağaçlı,Türk edebiyatına "Halikarnas Balıkçısı" adıyla damga vurmuş önemli bir yazar, çizer ve düşünürdü. Oxford Üniversitesi’nde Yakın Çağlar Tarihi, sonrasında Roma Güzel Sanatlar Akademisinde resim eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye dönerek İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde minyatür, gravür, tezhip sanatları alanında eğitim aldı. Çevirmenlik ve gazetecilik yaparak geçimini sağlayan Balıkçı, 1925'te, yazdığı bir yazı nedeniyle Bodrum’a sürgün edildi ve bu kente âşık oldu, büyük tutku ile bağlandı. Bodrum’un doğal ve kültürel gelişimine katkı sağlarken Ege ve deniz insanlarını anlatan eserleriyle ün kazandı. Anadolu insanının çok katmanlı kültürünü benimsemesini, köklerinin zenginliğiyle övünmesini gerektiğinin anlaşılmasını bir misyon haline getirdi. Nasıl geldiğini de Mavi Sürgün kitabında şöyle anlatıyor: “Milas’tan at sırtında yola koyulduk. Bodrum’a niye atla geldiğimiz merak edilecek; çünkü yol yoktu! Bodrum yollarında, Büyük İskender’in savaş arabalarından -yani 2300 küsur yıldan- beri tekerlek dönmemişti!” Cevat Şakir Kabaağaçlı cezası bittikten sonra da Bodrum’dan ayrılmaz. Kitaplarını da Halikarnas Balıkçısı adıyla yazmaya başlar. Bodrumlular, 17 Nisan 2025 Perşembe günü Halikarnas Balıkçısı’na karşı bir vefa toplantısı yaptılar. Cevat Şakir Kabaağaçlı 17 Nisan 1890’da Girit’te dünyaya gelmişti.Bodrum’a ilk yerleşen aydın Cevat Şakir Kabaağaçlı, Resimli Ay dergisinde yayımlanan bir yazısı nedeniyle verilen üç yıl kalebentlik cezasını çekmek için buraya gelmişti. Merhaba” diyor herkese, “Merhaba çocuklar, merhaba dünya, merhaba.” Gerçekten "merhaba" demeyi çok severdi. Girdiği her insan topluluğuna, ağaçlara, çiceklere, havyanlara, doğaya gördüğü herşeye "merhaba" derdi. "Merhaba, rahat edin. Benden size kötülük gelmez’ demektir. Sonra, aklımızı işimizden ayırmamalıyız.
1945 yılıydı.Yazar, sanat tarihcisi ve çevirmen Sabahattin Eyüboğlu'na bir mektup gelir. Bodrum'dan gönderilmişti.
Gönderen Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'di. Şöyle diyordu mektupta. "Bir kaç arkadaşını topla güneye gelin, güzelliğin ne olduğunu anlayın..." Toplandılar. Sabahattin Eyüboğlu,
Bedri Rahmi, Erol Güney, Sabahattin Ali, Samim Kocagöz,
Fuat Erol Keskinoğlu ve Necati Cumalı İzmir'de Cevat Şakir ile buluştular.Güneye indiler.Yolculuğun kuralları vardı.
Gazete okunmayacak, radyo dinlenmeyecek, mecbur olmadıkça karaya çıkılmayacaktı.Dünya ile ilişkilerini keseceklerdi.
Öyle de oldu.Mavi cennette kayboldular.Sonra bu geziler her yıl tekrarlandı.Bedri Rahmi Eyüboğlu, ilk gezide başlayarak farklı yıllara ait on iki defter hazırladı.Defterlerin adı "Mavi Yolculuk"tu.
O gün bugün Ege ve Akdeniz’de tekne ile çıkılan ve günlerce denizde kalınan gezilerin adına ‘Mavi Yolculuk’ deniliyor.
Cevat Şakir, Prosper Merime'nin Karmen'ini Türkçe'ye çevirirken İspanyol kızın tütün fabrikasına saçlarına mimoza demetleri takarak girdiğini okuyunca düşündü."Neden benim Bodrumlu esmer kızlarım da saçlarına mimoza demetleri takmasınlar..!"
Gerçekten ne güzel olurdu? Ama Türkiye'de mimoza yoktu.
Cevat Şakir hemen harekete geçti. Paris'ten tohum getirtti.
Her tarafa ekti. Bir süre sonra Bodrum'da her yerde mimozalar yetişti. Yıllar sonra bir gün sokaktan geçen düğün alayında Bodrumlu esmer kızların saçlarına mimozalar taktıklarını görünce haykırdı."Mimozayı onlar için yetiştirmiştim..."
Bugün Bodrum denilince akla mimoza, mimoza denilince akla Bodrum gelir. Sadece mimoza değil elbette.Palmiye, Greyfurt, begonvil, narenciye.50’ye yakın çicek, meyve, agaç...Hepsi onun eseriydi.O yıllar çevrede çok sivri sinek vardı.İnsanlar çok rahatsızdı.Bataklığı besleyen sularını kesmenin tek yolu okaliptüs ağacıydı.Lakin ülkede bu ağaçtan yoktu.O girdi devreye.
Avusturya'dan yüzlerce okaliptüs fidanı getirildi.Köylüler kadın erkek hep birlikte işe koyuldu.Fidanlar 3 kilometre boyunca tüm ovaya cetvelle çizilmiş gibi karşılıklı dikildi.Ve ağaçlar büyüdükçe bataklık kurudu.Sivrisineklerin ve hastalıkların da kökü kazındı.
Bugün Marmaris'e ya da Datça'ya karayoluyla gelenler, Sakar'dan Gökova'ya indiklerinde iki tarafı dev okaliptüslerle çevrili uzun ince bir yola hayran kalır.İşte o yolun iki tarafındaki okaliptüsler 1938 yılında Gökova köylülerinin diktiği fidanlar.Şimdi birer dev oldular.
Bazılarının boyu 20 metreyi geçti.O fidanların Avusturya'dan getirilmesi için devreye giren ünlü yazar da Cevat Şakir'di.
O’nun doğa aşkın muhteşemdi. O İzmir’den Antalya’ya kadar, başta Bodrum ve Marmaris olmak üzere binlerce ağaç yetiştirdi. Ama nasıl? Kimseden bir lira almadan! Çok zor günler geçirdi. Balıkçılık yaptı, balık tutup sattı. Kontraplaklar üzerine yaptığı yağlıboya resimleri Bodrum meydanda 5 liradan sattı. Bu paralar ile yurt dışından ağaç ve çiçek tohumları getirtti. Ağaçlarına gübre bulmak için de kimseye minnet etmedi. Sırtına bir küfe aldı, eline de bir kürek. Yollar, sokaklar boyu kilometrelerce yürüyerek, yerlerden koyun, keçi, öküz, deve dışkısı topladı ağaçları için. Anadolu, hem Yunan kültürünün hem Batı kültürünün kaynağıydı. O yüzden de Cevat Şakir Kabaağaçlı Anadolu'nun sesiydi. 1973 yılının 13 Ekim'inde, İzmir'de dilinden düşürmediği o sözcüğü taşıyan Merhaba Apartmanı'nda 87 yaşında aramızdan ayrıldı...
Comments