Motorlu taşıtların seri üretimi ve yaygınlaşmasının tarihi çok değil, yüzyıl öncesine dayanır.1908 yılında Henry Ford seri üretimi başlamış ve çoğalarak devam etmiştir. Dolayısıyla motorlu taşıtlar öncesi insanın gayet yavaş bir yaşamın içinde olduğu söylenebilir. İçinde bulunduğumuz çağ ise hız çağı olarak tanımlanıyor. Hepimiz bir mekândan diğerine, bir taşıttan öbürüne koşturup duruyoruz. Hızlandığımızda daha çok şeye yetişeceğimizi ve çok şey yaptığımızı zannediyoruz. Aslında daha az şey yapıyor ve daha hızlı yaşlanıyoruz. Tıpkı bir hız treninde giderken dışarıdaki manzaranın flulaşıp netliğini kaybetmesi gibi biz de hayatın içinde fark etmeden kaybolup gidiyoruz. Oysa fark etmek için yavaşlamaya ihtiyacımız var. Yavaşlamanın en iyi yolu ise yürümektir. Yürümek bize keşfetme ve tespit etme olanakları verir. İnsan sakin ve dinginlik içinde yürürken hem kendini hem de çevresini keşfeder. Yürürken üstünlük almayı öğrenir insan. Keyif ile yürümeyi, istediğinde durmayı, kendi içinde taşıdığı olanakları keşfetmeyi öğrenir. İnsan ancak kendini keşfederek hayatı değiştirebilir. Birçok filozof ve bilim insanının düzenli yürüyüşler yaptığını biliyoruz. Frédéric Gros “Yürümenin Felsefesi” adlı kitabında bu isimlerden bahseder. Nietzsche efsane bir yürüyüşçüdür. “Ormanda bolca yürüyorum ve muazzam sohbetler yapıyorum kendimle.” der. Açık havada yürürken hayal kurar, kendinden geçer, aklına gelen fikirlerle ilgilenir. Nietzsche yaşlı uygarlığımıza karşı doğru düzgün, bağımsız bir bakış açısı kazanabilmek için daha çok ve hep daha yukarıya yol almamız gerektiğinden bahseder. “Yürürken kişinin tecrübe edeceği şey sonunda hep kendisidir.” Aydınlanmanın mihenk taşlarından olan J.J. Rousseau’nun yürüyüşü iki döneme ayrılır. 16-19 yaşına kadar olan yürüyüşler ve 40 yaşından sonraki yürüyüşler. Rousseau, başka bir çağa ait o insanı kendi içinde bulmak için yürür. “Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım.” Yine aydınlanma döneminin filozofu Immanuel Kant da düzenli yürüyüşler yapardı. Bu yürüyüşler her gün aynı saat ve aynı rotada olurdu. “Hakiki yaşam büyük bir yolculuktur.” Bu toprakların yetiştirdiği en kıymetli ozanlardan Âşık Veysel’in dediği gibi, gece gündüz yürüdüğümüz uzun ince bir yoldur yaşam. Durmak geriye gitmektir. O halde hep birlikte sağlıklı bir yaşam için yürüyelim.
top of page
30,yıl
İnsana taraf gazete
bottom of page
Комментарии