top of page
Yazarın fotoğrafıAhmet Güdücüoğlu

ÇELİŞKİLER

İnsan yaşamını incelediğimizde genel bir çelişkiler yumağından söz edebiliriz. Öyle ki bu çaresizlikler genelde bizlerin hep yanlış tercihlerinden, seçimlerinden oluşur. Son model cep telefonu sahibi olmanın marifet sayıldığı toplumlarda, iki kelimeyi yan yana getirip de konuşacak insan sayısı maalesef azalıyor. Öyle ki, sanki kişi birçok konuda yetersiz, telefonu ise akıllı, çok bilgili görüşü toplumda yer buluyor. Böyle bir düşünceyi kabul etmek çok zor bir durum gibi. Hâlbuki birçoğumuzun onay verdiği gibi: İnsanlar aynı düşünmez. İnsanlar aynı yaşamaz. İnsanlar aynı giyinmez, yemez, yürümez, sevinip ağlamaz. Elbette ayrılıklar olur. Elbette anlaşmazlıklar olur. Elbette sorunlar, sıkıntılar yaşanılır. Âmâ oturup, konuşmak, anlamak ve anlaşılmak yerine her defasında bir dayak, bir işkence, bir zulüm haberiyle karşılaşıyoruz. Neden? Çünkü düşünen, soran, sorgulayan, araştıran, içinde bir parça sevgi ve vicdan taşıyan insanları tüketeli maalesef çok oldu.

 Geçenlerde bir baba ile çocuğunun konuşmalarına kulak misafir oldum.

Baba oğluna "Bu dünyada kurt olacaksın. Kuzu olursan seni yerler." diyordu. Sanırım toplumsal çürüme de tam bu sözlerde yatıyor. Çocuklarımıza kurt olmayı öğütleyen, kuzuların çaresizliği bizi bitiriyor. Ezilen, emeği sömürülen ebeveynler, kuzuluklarının acısını çocuklarına "kurt" olmayı öğütleyerek çıkarmaya çalışıyor. Dünyamız, zavallı sokak hayvanlarına eziyet ederek, sevdikleri kadınları döverek, kendi gibi olmayanlara saldırarak, ağacı keserek, çiçeği kopararak, yere tükürerek var olmaya çalışan sorumsuz insanlarla doldu. Aklıyla ve kalbiyle gurur duyan erkeklerin yerini ihtiraslarıyla, acımasızlıklarıyla gurur duyan acayip insanlar aldı. Kim yaptı bunu? Susarak, idare ederek, görmezden gelerek bizler yaptık. Her türlü olumsuzluğu sineye çekerek, bu olumsuzluklara çare bulmayan, aramayan bizler. Kız erkek fark etmez. Çocuklara sevmeyi ve sevilmeyi öğretmeden bu bataklıktan çıkmamız mümkün değil. Vicdanı ve sevgiyi bilmeyen her çocuk toplumun bağrına saplanmış bir hançerdir. Ama bir bakıyoruz sosyal medya birbirlerine kafa göz dalan, her türlü şiddeti eğlence gören çocukların videoları dolu. Çok büyük hata ediyoruz ve geleceğimizi kendi ellerimizle bitiriyoruz. Cep telefonları sevmeyi bilmez. Telefon tuşlarına değil, çocukların düşlerine dokunmalı.

 Çok küçük yaşlarda zorluklarla tanışanlar, hayat mücadelesinin içinde büyüyenler, zamanla, sorun ve sıkıntılarla baş edebilme yeteneklerini de geliştirir. Aile içinde sırf "Ben çok çektim, çocuğum çekmesin." diyerek "el bebek gül bebek" yetiştirilen çocuklar, ileriki dönemlerde kırılgan, alıngan ve problemler karşısında çabucak pes eden bireyler haline geliyor.

Bugünün, her istedikleri yerine getirilmiş, en ufak bir gözyaşında, önlerine dünyalar serilmiş ve rahatlığa alıştırılmış bireyleri, yarının ruhları doyumsuz insanlarıdır.

Alfred Adler "Tüm istekleri ve kaprisleri hoş görülüp karşılanan çocukların, dört yaşından sonraya kadar konuşmamaları yaygındır. Öte yandan, bu tür çocukların aşırı yemek yeme alışkanlıkları olduğu ve altlarını ıslattıklarını duymak da olağandır. Annesiyle iletişimi bu derece olumlu devam ettiği için gelişim gösterme ihtiyacı hissetmediği sonucuna ulaşabiliriz." der.

İnsan hangi yaşta olursa olsun, kolayı seçmeye meyillidir. Ama kolaylıklar, mücadeleci olmayı bilmeyen insanı köreltir. Üretemez hale gelir. İlişkilerinde çözüme odaklı davranmaz. Sıradan bir sıkıntıda, mücadele etmek yerine, kaçmanın yollarını arar. Hep anlaşılmadığından, değerinin bilinmediğinden ve dışlandığından şikâyet eder.

Zorluklar insanı çözüm için zorlar. Zorluklar düşünmeyi ve düşünceyi eyleme dökmeyi tetikler. Zorluklar insanı ustalaştırır.

Her düştüğümüzde, kimseye ihtiyaç duymadan, kendi yaralarımızı kendimiz öpebiliyorsak ve yerimizden kalkıp yolumuza devam ediyorsak, bunun sebebi yaşadıklarımızın toplamıdır.

16 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page